II.DÜNYA SAVAŞI

II. Dünya Savaşı, dünya çapında tahminen 55 milyon ölümle sonuçlandı. Tarihteki en büyük ve en yıkıcı savaştı. II. Dünya Savaşı, 1 Ekim 1939’da Almanya’nın Polonya’yı işgal etmesiyle başladı. İngiltere ve Fransa bu işgale Almanya’ya savaş ilan ederek karşılık verdi. Alman Kuvvetleri 1940 baharında Batı Avrupa’yı işgal etti. Almanya’nın cesaret vermesiyle, Sovyetler Birliği 1940 yılının Haziran ayında Baltık devletlerini işgal etti. Mihver devletlerden (Almanya’nın müttefiki ülkeler) biri olan İtalya, 10 Haziran 1940’ta savaşa katıldı. Naziler, 10 Temmuz 1940’tan 31 Ekim 1940’a kadar İngiltere’ye karşı bir hava savaşı sürdürdü ve bu savaşı kaybetti. Bu savaş, Britanya Savaşı olarak bilinir.

6 Nisan 1941’de, Yugoslavya ve Yunanistan’a saldırarak Balkan bölgesini garanti altına aldıktan sonra, Almanya ve müttefikleri, 22 Haziran 1941’de Alman-Sovyet Paktını doğrudan ihlal ederek, Sovyetler Birliği’ne saldırdılar. Haziran ve Temmuz 1941’de Almanlar, Baltık devletlerini de işgal ettiler. Sovyet lideri Joseph Stalin, daha sonra Nazi Almanya’sı ve Mihver İttifakı karşısında Müttefik Kuvvetleri’nin büyük liderlerinden biri oldu. Alman birlikleri 1941 yazı ve sonbaharı boyunca Sovyetler Birliği’nin iç kesimlerine doğru ilerledi. Sovyet askerleri, 6 Aralık 1941’de büyük bir karşı saldırı başlattı. Bir gün sonra, 7 Aralık 1941’de Japonya (Mihver Kuvvetleri’nden), Hawaii’deki Pearl Harbor’ı bombaladı. Bu olay ABD’nin Büyük Britanya ve Sovyetler Birliği ile ittifak kurarak savaşa girmesine yol açtı.

Mayıs 1942’de, İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri, binlerce bombardıman uçağıyla, Almanya’nın Köln şehrine , savaşı ilk kez Almanya’nın içine taşıyan bir saldırı düzenledi. Müttefik Hava Kuvvetleri sonraki üç yıl boyunca Alman devletinin sanayi tesislerini ve şehirlerini sistematik olarak bombaladı. Bombardıman sonunda, 1945 yılına kadar Alman şehirlerinin çoğu harabeye döndü.

1942 yazında, Doğu Cephesi’nde Almanlar ve Mihver Kuvvetler, Sovyetler Birliği içinde yeniden saldırıya geçerek, Volga Nehri kıyısındaki Stalingrad ve Bakü şehirleriyle birlikte Kafkas petrolü sahalarını ele geçirmeyi amaçladı. Alman saldırıları, 1942 yazının sonlarına doğru her iki cephede de durdu. Kasım’da, Sovyet birlikleri Stalingrad’da karşı saldırı başlattılar ve 2 Şubat 1943’te, Alman Altıncı Ordusu, Sovyetler Birliği’ne teslim oldu. Almanlar, Temmuz 1943’te, Kursk’a, tarihte en büyük tank savaşı olarak geçen bir hücum daha yaptılar ama Sovyet birlikleri saldırıyı geri püskürttü ve savaş süresince bir daha bırakmayacakları bir askerî üstünlüğü ele geçirdi.

Temmuz 1943’te müttefikler, Sicilya’ya çıkartma yaptılar ve Eylül’de İtalya anakarası kıyılarına ulaştılar. İtalyan Faşist Partisi Büyük Konseyi’nin, İtalyan başbakanı Benito Mussolini’yi (Hitler’in bir müttefiki) görevden almasının ardından İtalyan ordusu yönetimi ele geçirdi ve 8 Eylül’de Anglo-Amerikan güçleriyle bir teslimiyet anlaşması yaptılar. İtalya’daki Alman birlikleri bölgenin kuzey yarısının kontrolünü ele geçirdi ve direnmeye devam etti. İtalyan ordu yetkilileri tarafından tutuklanan Mussolini, Alman SS komandoları tarafından Eylül’de kurtarıldı ve Kuzey İtalya’da (Almanya’nın yönetimi altında) neo-faşist bir kukla rejimi kurdu. Alman birlikleri, 2 Mayıs 1945’te teslim oluncaya kadar Kuzey İtalya’yı tutmaya devam ettiler.

6 Haziran 1944’te (Büyük Gün)—büyük bir askerî operasyonun parçası olarak—150.000 müttefik askeri, Ağustos’un sonunda özgürlüğüne kavuşan Fransa’ya çıktı. 11 Eylül 1944’te, ilk ABD birlikleri, Sovyet birlikleri doğu sınırını geçtikten bir ay sonra Almanya’ya girdiler. Aralık’ın ortasında, Almanlar Belçika ve doğu Fransa’da Bulge Savaşı olarak bilinen başarısız bir karşı saldırı başlattılar. Müttefik Hava Kuvvetleri, Nazi endüstriyel tesislerine, örneğin Auschwitz’de bulunan biri gibi (gaz odaları asla hedef alınmamasına rağmen) saldırdı.

Sovyetler, 12 Ocak 1945’te, Batı Polonya’yı özgürlüğüne kavuşturan ve Macaristan’ı (bir Mihver kuvveti) teslim olmaya zorlayan bir saldırıya başladılar. 1945 Şubat’ının ortasında, müttefikler Almanya’nın Dresden şehrini bombalayarak yaklaşık 35.000 sivili öldürdüler. Amerikan birlikleri, 7 Mart 1945’te Ren nehrini geçtiler. 16 Nisan 1945’teki son Sovyet saldırısı, Sovyet güçlerinin Almanya’nın Başkenti Berlin’i kuşatmalarını sağladı. Sovyet birlikleri İmparatorluk Şansölyeliğine doğru yol alırken, Hitler 30 Nisan 1945’te intihar etti. Almanya, 7 Mayıs 1945’te, Reims’te Batılı müttefiklere ve 9 Mayıs’ta Sovyetler’e, Berlin’de koşulsuz teslim oldu. Ağustos’ta, Amerika’nın, Japon şehirleri Hiroşima ve Nagazaki’ye 120.000 sivili öldüren atom bombalarını atmasının hemen sonrasında Pasifik’teki savaş sona erdi. Japonya 2 Eylül’de resmen teslim oldu.

 

AVRUPA'DA II.DÜNYA SAVAŞI

Hitler’in hükümeti, Doğu Avrupa'da çok büyük ve yeni bir “yaşanacak yer” (Lebensraum) imparatorluğu düşledi. Hükümet liderleri, Avrupa'da Alman üstünlüğünün bir savaş gerektirdiğinin hesabını yaptılar.

Sovyetler Birliği'nin tarafsızlığını garantiledikten sonra (Ağustos 1939 Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı ile), Almanya 1 Eylül 1939'da Polonya'yı işgal ederek II. Dünya Savaşı'nı başlattı. İngiltere ve Fransa 3 Eylül'de Almanya'ya savaş ilan ederek karşılık verdi. Bir ay içinde, Polonya birleşen Alman ve Sovyet güçleri tarafından bozguna uğratıldı ve Nazi Almanya'sı ile Sovyetler Birliği arasında paylaşıldı.

Polonya'nın yenilgisinin ardından savaşın nispeten dinmesi, 9 Nisan 1940'ta Alman güçlerinin Norveç ve Danimarka'yı işgaliyle sona erdi. 10 Mayıs 1940'ta, Almanya savaşta tarafsız bir pozisyon alan Hollanda, Belçika, Lüksemburg ve aynı zamanda Fransa'yı işgal ederek Batı Avrupa'daki saldırılarına geçti. 22 Haziran 1940'ta, Fransa Almanya'yla, Almanya'nın ülkenin kuzey bölümünü işgalini sağlayan ve Vichy şehrindeki koltuğuyla, güneyde işbirlikçi bir rejim kurulmasına izin veren bir ateşkes imzaladı.

Sovyetler Birliği, Almanya'nın desteğiyle, Haziran 1940'ta Baltık Devletleri'ni işgal etti ve Ağustos 1940'ta resmen ele geçirdi. Mihver Kuvvetleri’nin (Almanya ile müttefik ülkeler) bir üyesi olan İtalya, savaşa 10 Haziran 1940'ta katıldı. Naziler İngiltere'yle, 10 Temmuz 1940'tan 31 Ekim 1940'a kadar, İngiltere Savaşı olarak bilinen hava savaşını sürdürdüler ve sonunda savaşı kaybettiler.

6 Nisan 1941'de, Yugoslavya ve Yunanistan'a saldırarak Balkan bölgesini garanti altına aldıktan sonra, Almanya ve müttefikleri, 22 Haziran 1941'de Alman-Sovyet Paktı’nı doğrudan ihlal ederek, Sovyetler Birliği'ne saldırdılar. Haziran ve Temmuz 1941'de, Almanlar, Baltık devletlerini de işgal ettiler. Sovyet lideri Joseph Stalin, daha sonra Nazi Almanya'sı ve onun Mihver İttifakına karşı büyük bir savaş zamanı Müttefik’lerin lideri oldu. 1941 yazı ve sonbaharı boyunca, Alman Birlikleri Sovyetler Birliği'nin içinde ilerledi, ama Kızıl Ordu’nun sergilediği çetin direniş, Almanların Leningrad ve Moskova gibi kilit kentleri ele geçirmesini engelledi. 6 Aralık 1941'de, Sovyet Birlikleri, Alman güçlerini Moskova'nın dışından kalıcı olarak çıkaran önemli bir karşı saldırı başlattı. Bir gün sonra, 7 Aralık 1941'de, Japonya (Mihver Kuvvetleri’nden biri) Hawai'deki Pearl Harbor’ı bombaladı. Amerika Birleşik Devletleri anında Japonya'ya savaş ilan etti. 11 Aralık'ta, Almanya ve İtalya, askeri çatışma büyüyünce Amerika Birleşik Devletleri'ne savaş ilan etti.

Mayıs 1942'de, İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri, Almanya'nın Köln şehrine binlerce bombardıman uçağıyla, savaşı ilk kez Almanya'nın içine taşıyan saldırıyı düzenledi. Bunu takip eden 3 yılda, Müttefik Hava Kuvvetleri, imparatorluğun endüstriyel fabrika ve şehirlerini sistematik olarak bombalayarak, 1945'te Alman kentsel alanının büyük bir kısmını harabeye çevirdi. 1942'nin sonu ve 1943'ün başında, Müttefik güçler Kuzey Afrika'da bir dizi önemli askeri zafer kazandı. Fransız Silahlı Kuvvetleri’nin Cezayir ve Fas'ın Müttefikler tarafından işgalini engellemekte başarısız olması, Almanya'nın 11 Kasım 1942'de işbirlikçi Fransa Vichy'yi işgalini tetikledi. Afrika'da, tamamı yaklaşık 150.000 asker olan Mihver askeri Birlikleri Mayıs 1943'te teslim oldu.

Doğu Cephesi’nde, 1942 yazı süresince, Almanlar ve Mihver İttifakı, Volga nehrindeki Stalingrad'ı olduğu kadar Kafkas petrol alanlarındaki Bakü şehrini de ele geçirme amacıyla Sovyetler Birliği'ne saldırılarını yenilediler. Alman saldırıları, 1942 yazının sonlarına doğru her iki cephede de durdu. Kasım'da, Sovyet Birlikleri Stalingrad'da karşı saldırı başlattılar ve 2 Şubat 1943'te, Alman Altıncı Ordusu Sovyetler Birliği'ne teslim oldu. Almanlar, Temmuz 1943'te, Kursk'a, tarihe en büyük tank savaşı olarak geçen bir hücum daha yaptılar ama Sovyet Birlikleri saldırıyı geri püskürttü ve savaş süresince bir daha bırakmayacakları bir askeri üstünlüğü ele geçirdi.

Temmuz 1943'te, Müttefikler Sicilya'ya çıkartma yaptılar ve Eylül'de İtalya anakarasının kıyılarına gittiler. İtalyan Faşist Partisi Büyük Konseyi'nin, Hitler'in bir müttefiki olan İtalyan başbakanı Benito Mussolini'yi görevden almasının ardından, İtalyan ordusu yönetimi ele geçirdi ve 8 Eylül'de Anglo-Amerikan güçleriyle bir teslimiyet anlaşması yaptılar. İtalya'daki Alman Birlikleri bölgenin kuzey yarısının kontrolünü ele geçirdi ve direnmeye devam etti. İtalyan ordu yetkilileri tarafından tutuklanan Mussolini, Alman SS komandoları tarafından Eylül'de kurtarıldı ve Kuzey İtalya'da Almanya'nın yönetimi altındaki neo-faşist bir kukla rejimi kurdu. Alman Birlikleri, 2 Mayıs 1945'te teslim oluncaya kadar Kuzey İtalya'yı tutmaya devam ettiler.

6 Haziran 1944'te (Büyük Gün), büyük bir askeri operasyonun parçası olarak, 150.000 müttefik askeri Ağustos'un sonunda özgürlüğüne kavuşan Fransa'ya çıktı. 11 Eylül 1944'te, ilk ABD Birlikleri, Sovyet Birlikleri doğu sınırını geçtikten bir ay sonra Almanya'ya girdiler. Aralık'ın ortasında, Almanlar Belçika ve Doğu Fransa'da Bulge Savaşı olarak bilinen başarısız bir karşı saldırı başlattılar. Müttefik Hava Kuvvetleri, Nazi endüstriyel tesislerine, örneğin Auschwitz'de bulunan biri gibi (gaz odaları asla hedef alınmamasına karşın) saldırdı.

Sovyetler, 12 Ocak 1945'te, Batı Polonya'yı özgürlüğüne kavuşturan ve Macaristan'ı (bir Mihver kuvveti) teslim olmaya zorlayan bir saldırıya başladılar. 1945 Şubat'ının ortasında, Müttefikler Almanya'nın Dresden şehrini bombalayarak yaklaşık 35.000 sivili öldürdüler. Amerikan Birlikleri, 7 Mart 1945'te Ren nehrini geçtiler. 16 Nisan 1945'te son Sovyet saldırısı, Sovyet güçlerinin Almanya'nın Başkenti Berlin'i kuşatmalarını sağladı. Sovyet Birlikleri İmparatorluk Şansölyeliğine doğru yol alırken, Hitler 30 Nisan 1945'te intihar etti. Almanya, 7 Mayıs 1945'te, Reims'te Batı Müttefikleri’ne ve 9 Mayıs'ta Berlin'de Sovyetler'e koşulsuz teslim oldu. Ağustos'ta, Amerika'nın Japon kentleri Hiroşima ve Nagazaki'ye 120.000 sivili öldüren atom bombalarını atmasının hemen sonrasında Pasifik'teki savaş sona erdi. Japonya 2 Eylül'de resmen teslim oldu.

II. Dünya Savaşı, bütün dünyada tahminen 55 milyon ölümle sonuçlandı. Tarihteki en büyük ve en yıkıcı savaştı.

 

 

KUZEY AFRİKA'DA II.DÜNYA SAVAŞI

Kuzey Afrika'da Marshal Rodolfo Graziani'nin 10. İtalyan Tümeni Libya'daki üslerinden, Mısır'ın batısındaki sayıca azınlıkta olan İngiliz Kuvvetleri’ne karşı taarruza başladığında, 13 Eylül 1940'ta çatışma da başlamış oldu. 9 Aralık 1940'ta, General Sir Archibald Wavell komutasında başlatılan İngiliz karşı saldırısı, İtalya'nın 22 Ocak 1941'de Libya'nın batısında Tobruk'ta yenilmesiyle son buldu. 12 Şubat 1941'de, Alman General Erwin Rommel Almanya'nın İtalyan Müttefik Birlikleri’ni eski gücüne kavuşturmak üzere komutayı almak için Libya'ya gönderildi. Alman birlikler vakit kaybetmeksizin kolorduların sayısını genişleterek Deutsches Afrika Korps (Alman Afrika Kolorduları) şeklinde isimlerini değiştirdi.

24 Mart 1941'de, Rommel Tobruk'a karşı taarruz başlattı ve Tobruk'a yürüyerek, 14 Nisan'da Mısır sınırına ulaştı. Sınırda rakip İngiliz ve Alman-İtalyan orduları Kasım 1941'e kadar yerlerini korudu. 1941 yazı ve sonbaharında, Kuzey Afrika'dan Avrupa'daki Doğu Cephesi gönderilen insan ve levazım kaynaklarının bölünmesinden faydalanarak, yeniden teşkilatlandırılmış Sekizinci İngiliz Ordusu (İngiliz, Avustralyalı, Hint, Güney Afrikalı, Yeni Zelandalı ve Özgür Fransız askerlerinden oluşuyordu.) Rommel'in mevzilerine saldırdı. Bu olay daha sonra “Haçlı” Harekatı (Operation Crusader) olarak anılmaya başlanmıştır. Başlangıçta atılan geri adımlardan sonra, İngilizler Mihver ordularını tekrar Libya'ya taşıdı, Tobruk'taki garnizonun nöbetini devraldı ve Rommel'in 6 Ocak 1942'de El Ageyla'ya (Libya'daki Sireneka ve Trablusgarp sınırında) çekilmesini sağladı.

Almanların Ocak 1942'de Doğu Cephesi'ni istikrara kavuşturmasının ardından kaynaklarını Kuzey Afrika'ya yöneltme becerisi ve 7 Aralık 1941'den sonra Pasifikteki Japonya tehditlerine karşılık vermek için İngilizlerin kaynaklarının bölünmesi, Rommel'in 21 Ocak 1942'de yeni bir saldırı başlatmasına fırsat verdi. Mihver Birlikleri, Tobruk'un batısındaki Al-Gazala'ya iki hafta içinde ulaştı.

26 Mayıs 1942'de Alman ve İtalyan Birlikleri Tobruk'u kuşatmalarını ve Müttefik Kuvvetler’in Mısır sınırına çekilmesini sağlayan bir saldırı, yani “Venezia” harekatını başlattı. Tobruk 21 Haziran'da düştü ve Rommel'in orduları İngilizleri Mısır'a doğru takip etti. Temmuz 1942'de, İngilizler Mihver ordularını EL Alamein'de durdurdu. Rommel'i durdurmadaki başarısına karşın, İngiliz Başbakanı Winston Churcill, General Sir Harold Alexander'ı Ortadoğu'daki İngiliz Kuvvetleri’nin, Korgeneral Sir Bernard L. Montgomery'i Sekinci Ordu'nun başına geçirerek Ortadoğu'daki en yüksek rütbeli komutanları değiştirdi.

30 Ağustos 1942'de, Mihver devletleri son saldırılarını Batı Çölü Cephesi’yle başlattı. 3 Eylül'de, İngilizler Mihver ordularını El Alamein güneyindeki, Alam el Halfa savaşında durdurdu. Yeni Amerikan tankları da dahil olmak üzere birlikleri ve teçhizatı yığdıktan sonra, Montgomery Rommel'in kuvvetlerine 23 Ekim 1942'de El Alamein'de saldırdı. On gün sonra, Mihver orduları geri çekilmek zorunda kaldı. Daha uygun bir stratejik pozisyonda savaşmayı umarak kuvvetlerini dağıtmayan Rommel, Libya'nın başkenti Trablusşam'ı 23 Ocak 1943'te terk ederek hızla geri çekildi ve bir hafta sonra Tunus sınırına ulaştı.

  • PEARL HARBOR BASKINI

 

Pearl Harbor Saldırısı (Japonca: Shinju-wan kougeki; İnci körfezi saldırısı, dönemin Japonca adlandırması: Hawai kaisen; Hawaii deniz savaşı, "Pearl Harbor Bombardımanı" veya "Pearl Harbor Savaşı" olarak da anılır.), Japon İmparatorluk Deniz Kuvvetleri'nin 7 Aralık 1941 (Japonya saatiyle 8 Aralık 1941) sabahı Hawaii adlarının Oahu adasında bulunan Pasifik Filosu ve Pearl Harbor askerî üslerine karşı düzenlediği sürpriz saldırıdır. [1] Bu  saldırı, savaşta tarafsız kalmak isteyen ABD'nin savaşa girmesine neden olmuştur.

Japonya'nın, İkinci Dünya Savaşı başladığında Almanya ve İtalya ile ittifak kurması, ABD'de tedirginlik yaratmıştı. Bunun üzerine ABD, ülkesinde bulunan Japon varlıklarını dondurdu, ayrıca petrol ve savaş malzemelerinin gönderilmesini yasakladı. 1941 yılının Temmuz ayı geldiğinde, ABD, Japonya ile olan bütün mali ve ticari ilişkilerini kesti. Japonya, buna cevap olarak saldırı hazırlıklarını başlattı.[2]

Operasyonun amacı, Büyük Okyanus'ta kuvvetle muhtemel olan bir Amerikan askeri müdahalesini önlemektir. Saldırı sonucu 12 Amerikan savaş gemisini ciddi şekilde hasara uğratmış veya batırmış ve 188 savaş uçağını imha etmiş, ve 2.403 Amerikan askeri ile 68 sivilin ölümüne neden olmuştur. Bununla beraber Pasifik Filosu'nun üç uçak gemisi, üssün önemli tankerleri, denizaltılar ve fabrika gemileri gibi unsurları limanda değildi ve zarar görmekten kurtuldu. Bu bakımdan, saldırı askeri olarak başarılı sayılmamaktadır. [1]

1941 Aralık ayına gelindiğinde Japonya ve ABD arasındaki gerilim onuncu yılına girmişti. Delano Roosevelt, Japon yayılmacılığına karşı hep tetikte olmuştu ve Japonya'nın Çin üzerindeki hevesleri rahatsızlık vericiydi. O sırada Japonya bütün demir, çelik ve petrolünü ABD'den alıyordu ve bu malzemeleri stoklamadan ABD'yle aralarını bozmak istemiyordu.

Japonların İtalya ve Almanya ile üçlü ittifaka girdiği 1940 Eylülünden beri sinirler gergindi. Japonya Hindi Çin'in tümüne el koyunca ABD Japonya'ya petrol, demir ve çelik ambargosu uygulamaya başladı. Arkasından da Panama kanalını Japon gemilerine kapadı. 1941 Ekiminde Japonya'nın savaş yanlısı partisinin başkanı General Hideki Tojo başa geçti. İki taraf da savaşın kaçınılmaz olduğunu biliyordu, ancak yine de Washington'da anlaşma arayışları devam ediyordu.

25 Kasım 1941'de ABD ile görüşmeler devam ettiği halde Tojo uçak gemilerini Hawai'ye doğru yönlendirdi ve askerlerini Malezya sınırına yığdı. 6 Aralık'ta Roosevelt, Japon imparatoruna barış için son bir çağrıda bulundu ama işe yaramadı. Amerikalılar ise Japonların ilk Singapur'a saldıracağım ve ABD'nin İngiltere'ye yardım edip etmeme konusunda kararsız kalacağını hesaplayacaklarını düşünüyordu. ABD'ye karşı doğrudan bir saldırı olacağım düşünmüyorlardı. Uzmanlar o kadar emindi ki, Japonya'nın Singapur'a saldırması sabırla bekleniyordu.

Ohau'da üslenmiş iki Amerikan radar operatörü 2 Aralık'ta bir Japon saldırı gücünün yaklaştığını bildirdiğinde yanlış yaptıkları düşünülmüştü. Pearl Harbor yönetimi de alarma geçmeye gerek olmadığını düşünmüştü. Pearl Harbor'un hedef olabileceğini gösteren hiçbir delil yoktu. Honolulu'daki bir Japon ajanından Pasifik filosu hakkında bir rapor istendiği bilinmesine rağmen bunun bir öneminin olacağı düşünülmemişti. Sonuçta Washington Japonya'nın önce Singapur'a saldıracağından emindi.

En sonunda 7 Aralık 1941 sabahı Pearl Harbor'da sıradan bir gün gibi başladı. Subaylar ve gemi personeli kıyıdaydı. Uçaklar yerlerinde duruyordu ve cephaneler başka yerde saklanıyordu. Filosunun attığı demiri koruyacak torpido ağları bile yoktu. Çünkü Pearl Harbor güvenli bir yerdi. [3]

ABD donanmasına gerçekleştirilecek olan, saldırı, Japonya Birleşik Donanması'nın Komutanı Amiral Yamamoto İsoroku tarafından titiz bir şekilde planlamıştı. 23 Kasım'da Komutan yardımcısı Nagumo Çuiçi'nin yönetiminde 6 uçak gemisi, 2 savaş gemisi, 3 kruvazör ve 11 destroyerden oluşan bir filo, Hawaii'nin yaklaşık 440 km kuzeyindeki bir noktaya doğru hareket etti. Saldırı bu noktadan 360 uçakla gerçekleştirildi. Yerel saatle 7.55'te başlayan saldırı, ABD savaş gemilerine ağır darbe vurdu.[2]

Düşünülmeyen, hiç beklenmeyen saldırı iki dalga halinde gerçekleşti.

İlk dalga Pearl Harbor'u 7 Aralık 1941'de sabah 7:55'de vurdu. Japonlar altı uçak gemisi ve 432 uçak göndermişti. 9:45'de görev sona ermişti ve uçaklar gemilere döndü. Oahu'daki Amerikan uçakları, sekiz savaş gemisi, üç destroyer, üç keşif gemisi imha edilmişti. İki binden fazla kişi de ölmüştü.

Japonlar ise sadece 29 uçak kaybetti.

Amerikan Pasifik Donanması Komutanı Amiral Kimmel ve Hawai Askeri Bölge Komutanı General Short, Pearl Harbor'da Japonlara savunmasız yakalandıkları için görevden alındılar. Amerikalılar şans eseri daha büyük kayıp vermekten kurtulmuştu. Pasifik filosunun bir parçası olan üç büyük uçak gemisi ve dev petrol tankerleri saldırı sırasında Pearl Harbor'da değildi.

Böylece Amerikan donanması ciddi ölçüde zarar gördü, ancak Roosevelt'in "daima utanç içinde hatırlanacak bir gün" diye nitelendirdiği saldın gününün hemen ertesi günü yeni gemilerin inşasına başlandı.[3]

Sonuçları

Saldırı başlamadan 90 dakika önce (8 Aralık 1941 Japonya saati ile) Japonya, İngiliz Malayası'nı işgal etti. Bunu sabahın erken saatlerinde Hong Kong'un yeni bölgelerine saldırı ve Filipinler'e, Wake Adasına, Tayland'a saatler hatta günler süren saldırılar ve 10 Aralık'ta Prince of Wales ve Repulse gemilerinin hava saldırısıyla batırılması takip etti.

8 Aralık 1941'de Birleşik Devletler Kongresi, sadece Montana'lı cumhuriyetçi Jeannette Rankin'in muhalif oyuna rağmen Japonya'ya savaş ilan etti. "Birleşik Devletler'e, saldırı ve ilişkilerin kesildiğine dair notanın geç verilmesi ile hakaret edilmiş, vuku bulan olaylar haince düzenlenmişti". Roosevelt savaş ilanını aynı gün imzalayarak onayladı ve önceki günün "rezalet içinde yaşanılacak bir gün" olduğunu söyleyerek kongrenin duygularına gönderme yaptı. Devamlı askeri seferberlik üzerine yoğunlaşmak oldu, Amerikan hükümeti bir savaş ekonomisi oluşturmaya başladı.

Pearl Harbor saldırısı bölünmüş ulusu birleştirdi. Kamuoyu 1941 boyunca savaşa girmeyi desteklerken önemli derecede savaşa karşı kişi vardı ama saldırı Müttefik güçlerin daha sonra Casablanca Konferansı'nda, savaşın Mihver Devletlerinin koşulsuz teslimiyetine kadar sürdürülmesi kararı almaları sonucuna temel atacak şekilde, bütün Amerikalıları Japonlar'a karşı birleştirdi. Bazı tarihçiler yakıt depolarının ve tersanelerin yok edilmesine karşın ve hatta uçak gemileri limanda yakalanıp batırılmış olsaydı bile saldırının, Japonların yenilgisine hüküm kesmiş olduğuna inanmaktadır, zira "uyuyan Birleşik Devletler devi" uyandırılmıştı. Birleşik Devletler ekonomisi ve askeri olanakları öncelik silah olmak üzere hem Pasifik hem de Atlantik cephelerine sevk edilmekteydi.

Savaş deklarasyonu olmadan saldırının vahşet olarak algılanmış olması, Birleşik Devletlerdeki Japon asıllı Amerikalılar da dahil olmak üzere sonradan Amerikanın batısına göç eden Japonlar ile Japon sempatizanlarının sabotaj ve casusluk yaptığı yönündeki korkuları da alevlendirdi. Diğer faktörler ise Pasifik Kıyısı Sahil Güvenlik Komutanı General John DeWitt tarafından kişisel önyargı ile belirtilen sabotajı öne sür(mey)en yanlış istihbarat bilgilerini içeriyordu. Şubat 1942'de Roosevelt, bütün Amerikalı Japonların tutuklanması ve gözaltına alınmasını içeren Birleşik Devletler 9066 numaralı idari kararı imzaladı.

Nazi Almanyası ve Faşist İtalya, 11 Aralıkta, Japon saldırısından 4 gün sonra Birleşik Devletlere savaş ilan etti. Aslında Hitler ve Mussolini'nin Üçlü İtilaf Paktı ortak savunma koşulları gereği Amerika'ya savaş ilan etme yükümlülüğü yoktu. Aynı zamanda Avrupa İtilaf Güçleri ile Amerikan liderleri ilişkileri 1937'den beri aşamalı olarak kötüleşmekteydi. 1941 başlarında, Naziler Birleşik Devletlerin Kıta Avrupa'ya asker çıkartma planlarını öğrendiler, bu plan Rainbow (Gökkuşağı Beş) planıydı ve Roosevelt'in New Deal (Yeni Anlaşma) düşüncelerine sempatik olmayan kaynaklar tarafından halka sızdırılmıştı ve Chicago Tribune tarafından yayınlanmıştı.

Hitler, Birleşik Devletler ile savaşın kaçınılmaz olduğunu düşünüyor gibi görünüyordu ve Pearl Harbor saldırısı, Gökkuşağı Beş'in yayınlanması, Roosevelt'in saldırı sonrası Avrupa ilişkileri üzerine açıklamaları bunu muhtemelen etkilemiştir. Hitler ayrıca Lend-lease (Ödünç ver-Kirala)nın ötesinde Amerikan askeri üretim kapasitesini, ulusun iki cephede savaşabilme yeteneğini değerlendirdi ve zaman Barbarossa Operasyonu'nu gerektirecekti. Benzer şekilde Naziler savaş ilan ederek Avrasya'da Japonlarla yakın işbirliği için, Japonlarla dayanışma göstermesini de umut etmiş olabilirlerdi. Bununla beraber bu karar büyük bir stratejik hataydı ve Amerikan halkını kızdırmıştı. Bu durum Birleşik Krallık ve Müttefik güçleri desteklemek için, kamuoyu Japonlara karşı misilleme eksikliğini tartışmadan, hemen Avrupa cephesine girmesini sağladı. Tersine Japonya'nın dikkati Pasifik cephesine odaklandı; Amerikanları ezerek -ve sonrasında onlara karşı savunarak- ve İngilizlere karşı Güneydoğu Asya'dan Ortadoğu'ya kadar yardımcı kuvvetlerini zayıflatarak. Sovyetler Birliği'ne (asla sonuca ulaşamayacak) ikinci bir cephe açmak ayrıca İtilaf Kuvvetlerinin kombine savaş çabasının bir sonucu olacaktı.

Başkan Roosevelt, saldırı hakkındaki bulguları ve doğruların raporlanması için başkanlığını Birleşik Devletler Üst Adalet Mahkemesi yargıcı Owen Roberts'in yaptığı Roberts Komisyonu görevlendirdi. Hem Tuğamiral Husband E. Kimmel hem de ordu komutanı Korgeneral Walter Short (Ordu hava kuvvetleri Pearl Harbor'un da dahil olduğu ve genel olarak adanın korunması ile beraber hava savunmasını da yürütmekteydi) saldırı sonrası görevlerinden alınmışlardı ve Roberts Komisyonu tarafından makul savunma önlemlerini almadıkları için görevi suiistimal etmekten dolayı suçlanmışlardı. Bu değerlendirme hala süren bir tartışmaya da yol açmıştır. 25 Mayıs 1999'da Senato her iki komutanın da tüm görevi suiistimal suçlamalarından temize çıkmaları için bir öneri oyladı.

Kendi amaçlarının koşullarına göre, Pearl Harbor saldırısı, taktiksel olarak planlayanların ümit ettiğinden fazlasıyla başarılıydı. Yürüyüş olarak, herhangi bir çağdaki askeri tarih açısından birkaç kıyaslanabilir benzeri vardı. İngilizlerin 1940da İtalyan Taranto donanma üssüne yaptıkları sürpriz uçak gemisi saldırısı bile daha büyük strateji içermesine ve İtalyan donanmasının etkisizleştirilmesine rağmen Pearl Harbor saldırısından daha büyük yıkıcı ve zarar verici şekilde etkili değildi. Kayıplardan dolayı, Birleşik Devletler Donanması ve Ordu hava kuvvetleri, Filipinlerin Japonlar tarafından istilası sırasında ve/veya Pasifik Savaşında, saldırıdan sonraki altı ay boyunca herhangi bir etkili rol oynayamayacaktı. Birleşik Devletler Pasifik Donanması aslında o an için oyundan çıkmıştı ve Japonya, Pasifik'teki "donanma rekabetinde" şu an için endişeden uzaktaydı. Bunu Güneydoğu Asya'nın, Güneybatı Pasifik'in işgali ve savaşın Hint Okyanusunun uzaklarına kadar taşınması takip etti.

Pearl Harbor, Amerikan toprakları olarak en önemli saldırıya maruz kalmış olmasına rağmen, Filipinler ve Wake Adasını da içeren II. Dünya Savaşı sırasında Kuzey Amerika'daki ABD topraklarına birkaç saldırı daha vardır.[1]

 

Etkileri

Genel görüş, ilk zaferlerinin kolaylığından dolayı Japonların zafer sarhoşluğunun kurbanı olduğu yönündedir. Hâlâ bu savaşın "Amerika'ya yıkıcı nefes" olarak algılanmasına rağmen sadece üç gemi açık olarak yok edilmişti. Arizona, Oklahoma ve eski Utah (daha sonra tatbikatlarda hedef gemi olarak kullanıldı) zırhlılarıydı ev yine de kullanılabilir birçok malzeme kurtarılabilmişti ki bunların içinde Arizona'nın iki ana tareti de dahildi. Arizona 'nın ana taretinin magazininin patlaması ve Oklahoma 'nın alabora oluşu çok ağır hasar vermişti. Saldırı sırasında batan dört gemi California, West Virginia ve Nevada daha sonra kurtarılarak göreve geri dönmüştü. California ve West Virginia etkili dikkat çekecek şekilde desteklenmiş torpido savunma sistemine sahipti ki aldığı büyük derecede patlayıcı darbelere rağmen mürettebatının çoğunu saldırıdan koruyabilmişti. Sağlam kurtulan gemilerden çoğu, eskimiş 5"lik toplarının Japon tehdidine daha iyi cevap verebilecek DP topları ile değiştirilmesi de dahil olmak üzere ağır tamiratlardan geçirildi. Cassin ve Downes muhripleri yapı olarak tamamen zarar görmüşlerdi ama makine kısımları çalışıyordu ve sökülüp yeni teknelere takıldı, isimlerini kaybettiler ama Shaw ortaya çıktı ve hizmete girdi.

Saldırıya katılan 22 Japon gemisinden savaş sonunda sadece bir tanesi kurtulabildi. 2006 yılında ise saldırı sırasında Pearl Harbor da olan, sadece bir Amerikan gemisi yüzer durumdaydı: USCGC Taney (WHEC-37) Sahil Güvenlik Kotrası Taney.

Uzun dönemde, Pearl Harbor saldırısı Japonya için stratejik bir hataydı. Aslında saldırıyı tasarlayan Amiral Yamamoto, başarılı bir saldırının bile savaşı kazanmaya yetmeyeceğini tahmin etmişti, çünkü Amerikan üretim kapasitesi çok büyüktü. Japonların asıl hedeflerinden bir tanesi Pasifik'te üstlenmiş üç Amerikan uçak gemisini yok etmekti, ama orda değillerdi: Enterprise Wake Adasından dönüyordu, Lexington Midway Adası açıklarındaydı ve Saratoga San Diegoda Puget Sound Donanma Tersanesinde tamirat için bekliyordu. Birçok Birleşik Devletler zırhlısının görev dışı kalması Japonlar açısından muazzam bir başarı Her iki donanma ve dünya çapındaki diğer araştırmacılar tarafından olarak kabul edilmiştir.

Saldırı her ne kadar geniş ölçülü bir yıkım için kayda değerse de, uzun dönem için kayda değer bir şey ifade etmemektedir. Japonya, Amerikan Uçak gemilerini yok etmiş olsaydı, Birleşik Devletler, Pasifik Filosu açısından önemli bir darbe yemiş olacak ve bir yıl belki daha fazla bir süre toparlanamayacaktı. Böyle olunca Zırhlıların elenmesi, Birleşik Devletlere zırhlıların yerine uçak gemileri ve denizlatılar koymaktan ve bütün inancını bunlara yüklemekten başka bir seçenek bırakmadı ki bu araçlar Amerikan Donanması Japon saldırısını bu araçlarla durduracak ve nihayetinde geri sürecekti. Japon stratejisinin en büyük yanılgısı ise son Pasifik savaşı her iki donanmanın zırhlıları arasında olacaktı ve sonuç olarak Yamamoto zırhlılarını hiçbir zaman olmayacak kesin bir zırhlı savaşı için biriktirecekti.

Sonuç olarak, listelenmeyen hedefler, denizaltı üssü ve eski Karargah binası, diğerlerinden çok daha önemliydi. Japonya'nın ekonomisini durduran ve petrol transferini aksatan, büyük gemileri hareketsiz bırakan denizaltılardı. Ve eski karargah binasının bodrumunda kriptoanalitik birimi Hypo İstasyonu bulunuyordu. [1]

Japonya, Pearl Harbor baskınında hava gücünün deniz gücüne üstünlüğünü kanıtlamıştır.[2]

II.DÜNYA SAVAŞI TÜRK DIŞ POLİTİKASI

Savaş Yılları ve Dönemin Türk Dış Politikası

İkinci Dünya Savaşı şeklen Almanya’nın Polonya’ya harp ilan etmesiyle başlamış kabul edilse de fiiliyatta 9-10 Kasım 1938 gecesi Nazilerin Yahudi evleri, iş yerleri ve sinagoglarına yapmış oldukları kanlı ve ölümcül saldırılarla başlamıştır. Bu olaylar pek çok ülkede tepkiyle karşılanmış ve ABD 14 Kasım günü büyükelçisini Berlin’den çekmiştir. Dünya genelinde 60 milyon üzerinde insanın ölümüyle nihayetlenen İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıcı temel olarak “kristal gece” olarak adlandırılan bu tarihe denk gelmektedir.[3]

1939 yılında Alman orduları hızlı bir şekilde Polonya’yı ele geçirmiştir. 17 Eylül’de Sovyetlerin de doğu sınırından saldırıya geçmeleriyle birlikte Polonya savunmaya son vermiştir. Polonya harekâtını tamamlayan Alman orduları kış şartlarının kendisini göstermesiyle birlikte kısa süreli bir duraklama yaşamışlardır. Bu duraklama 1940 yılının bahar ayları ile birlikte son bulmuş ve Almanya batıda bir yıldırım harekâtı başlatmıştır. Danimarka ve Norveç bu harekât sonrasında kolayca ele geçirilmiştir. Yardıma gelen İngiliz güçleri ise geri püskürtülmüştür. Yaşanan bu başarısızlık üzerine İngiliz Başbakanı Chamberlain 10 Mayıs 1940’ta istifa etmiş ve hükümeti savaş konusunda çok daha tecrübeli olan Birinci Dünya Savaşı’nın şöhretli siyasetçisi Winston Churchill devralmıştır. Almanya hız kesmemiş, Hollanda, Belçika ve Fransa’ya saldırmıştır.  Bu saldırı ile birlikte tarihin Fransa açısından en trajik dönemlerinden biri yaşanmıştır. Üstün Alman teknolojisi tankların hızlı ve yıkıcı saldırılarına karşı Fransız orduları ciddi bir direniş gösteremeden teslim olmuşlardır. Almanlar, Fransızlara teslim belgelerini adeta nazire yaparcasına 1918 yılında Almanya’nın teslim antlaşmasını imzaladığı ormanda, aynı trende ve aynı vagonda imzalatarak Fransa açısından İkinci Dünya Savaşı’nı sona erdirmişlerdir. Fransa’nın hızlı bir şekilde Almanlar tarafından işgali ile birlikte İngiltere Avrupa’da yalnız kalmıştır.  İngilizlerin tarihsel süreçten gelen donanma ve deniz kuvvetleri gücü ile yoğun yatırımlarla sağlamlaştırılan hava kuvvetleri, Alman ordularına karşı kıyasıya mücadele vermişlerdir. 1941 yılında Alman orduları artan çıkar çatışmaları ve Romanya işgalinin yarattığı gerginlik sebebiyle farklı kollardan Sovyet sınırına dayanmışlardır. Yaklaşık 3 milyon civarında Alman askeri, savaş donanımları henüz tam olmayan Birinci Dünya Savaşı’ndan kalma teçhizatlarla direnmeye çalışan Sovyet Birlikleri’ni büyük bir geri çekilmeye zorlamışlardır. Planlandığı gibi SSCB’nin bu harekât sonrasında teslim olmaması, uğradığı büyük kayıplara rağmen hala mevcudiyetini koruması ve ağır kış şartlarının etkisi ile Alman orduları evvela manevi akabinde ise maddi sıkıntılarla karşı karşıya kalmışlardır. Bu harekât taarruz kuvvetlerinin kış şartlarını planlamadaki yetersizliği nedeniyle askeri stratejiler tarafından 2.Napolyon vakası olarak nitelendirilmiştir. Bu sırada ise savaşın ve dünyanın kaderini değiştiren olay patlak vermiş ve Japonların beklenmedik saldırısından (Pearl Harbour) sonra ABD İkinci Dünya Savaşı’na dâhil olmuştur. Bu dâhil oluştan sonra savaşın adeta kaderi değişmiş ve kademeli olarak Alman orduları geri çekilme sürecine girmişlerdir. Amerikan teknolojisi ile desteklenen İngiliz direnişi, taze ve yıpranmamış Amerikan kuvvetleri ve insan seli olarak nitelendirilen Sovyet ordusu ile karşı karşıya kalan Alman kuvvetleri, müttefiki İtalya’nın da stratejik olarak başarı elde edememesi ile (İtalya’nın Yunanistan saldırısı) yenilgiye giden yolun önünü kapatamamışlardır. İkinci Dünya Savaşı ise bu şartların sonucunda Japonların iki nükleer silahla bombalanmasının akabinde 2 Eylül 1945 tarihinde kayıtsız şartsız teslim olmasıyla son bulmuştur.

Dönemin Türk Dış Politikası

Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasından sonra İngiltere ve Fransa ile bir ittifak anlaşması imzalamış olsa da ülkenin bütünlük ve bağımsızlığını korumak amacıyla hareket edip savaşa girmemek için azami gayret sarf etmiştir ve buna istinaden savaşın gidişatına göre değişen politikalar uygulamıştır. Dönemin devlet adamları yakın tarihten ders alır, serüvenci olmaktan uzak ve barışçı politikalar izleme gayesinde bulunmuşlardır.

İkinci Dünya Savaşı ile ilgili tanımlanan ilk ciddi tehdit esasen İtalya üzerinden olmuştur. İtalya’nın saldırgan politikalarının adeta bir tezahürü niteliğinde olan Mart 1934 tarihli Mussolini’nin konuşması, İtalya’nın tarihi hedeflerinin Asya ve Afrika’da olduğunu ifade eder niteliktedir. Dönemin Roma’daki Türk Büyükelçisi bu konuşmanın altında kalmayarak İtalyan hükümetine geri adım attırmış olsa da iki ülke arasındaki ilişkilerin üzerinde kara bulutların dolaştığını dünya kamuoyu bu olay ile fark etmiştir.

28 Ekim 1940 tarihinde İtalya’nın Yunanistan’a saldırması Türkiye’yi ciddi anlamda endişelendirmiştir. Türk ordusu ağırlık merkezini bu bölgeye kaydırmış ve Türkiye’nin tehdit algılaması bir anlamda değişmiştir. Ağırlık doğu sınırlarından batıya çevrilmiştir. Bu esnada Almanların çeşitli Ege adalarını işgal etmesi ve Romanya’ya karşı harekât başlatması Türk-Sovyet yakınlaşmasını doğurmuştur.

Almanya’nın savaşı kazanma ihtimaline karşı Türk devlet adamlarının isteklerine uygun olarak, 18 Haziran 1941’de Türk-Alman Saldırmazlık Paktı imzalanmıştır.

22 Haziran 1941’de Almanya, SSCB’ye savaş ilan edince Türkiye tarafsızlığını ilan etmiştir. İngiltere ve SSCB arasında Almanya’ya karşı birlikte mücadele etme anlaşması imzalanmıştır. Türkiye’nin boğazları açmaması üzerine ise İngiltere, Sovyetlere yardım iletebilmek için İran’ı işgal kararı almıştır. Bu esnada Almanlar Sovyetlerin Türkiye üzerindeki taleplerini açıklamak suretiyle Türk kamuoyunu ciddi anlamda konu ile alakadar etmiştir. İngilizler ve Sovyetler ise Türkiye’deki konu ile ilgili endişeleri gidermekle meşgul olmuşlardır.

Savaşın gidişatı boyunca iki tarafında Türkiye’yi savaşa sokma gayretleri itina ile devam etmiştir. Churchill ile İnönü 30 Ocak- 1 Şubat 1943 tarihleri arasında Adana’da buluşarak bir takım görüşmelerde bulunmuşlardır. İngilizlerin Türkleri savaşa sokmak yönündeki gayretlerine karşın Türk tarafının ağırlıklı savunma noktası Türk ordusunun malzeme bakımından ciddi bir ikmale gereksinimi olduğu ve hazinenin mali yardıma ihtiyacı olduğu doğrultusunda olmuştur.

28 Kasım-1 Aralık 1943 tarihleri arasında Roosevelt, Churchill ve Stalin arasında gerçekleştirilen Tahran konferansında Türkiye’nin savaşa girmesi konusu ivedililikli olarak görüşülmüştür. Churchill Türkiye’yi savaşa sokmayı teklif edince Stalin ilk kez bu konuda çekimser bir tutum almıştır. Konferans sonunda Türk hava alanlarının müttefikler tarafından kullanılması ve 15 Şubat 1944 tarihine kadar Türkiye’nin savaşa sokulması ve bunun Türkiye’nin savaş sonunda galip devletler arasında yer alabilmesi için son fırsat sayılması kararlaştırılmıştır.[4]

4-7 Aralık 1943 tarihleri arasında Churchill, Roosevelt ve İnönü’nün katılımları ile Kahire Konferansı yapılmıştır. Tahran’da konuşulan hususlar İnönü ye bildirilmiştir. İnönü ise gerekli hazırlık ve yardımın gerçekleştirilmesi sonucunda savaşa girilebileceği hususunda ilk kez yeşil ışık yakmıştır. İngiltere ve ABD Dış İşlerinin ardı ardına vermiş oldukları notalar sonucunda Türkiye Almanya’ya yaptığı krom sevkiyatını 21 Nisan 1941 tarihinde durdurmuştur. Türkiye 2 Ağustos 1944 tarihinde Almanya ile ilişkilerini kesmiştir.

Türkiye savaşın sonlarına doğru 23 Şubat 1945 tarihinde Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etmiş ve bu sayede San Francisco Konferansı’na davet edilerek Birleşmiş Milletlerin kurucu üyeleri arasında yer almıştır. Türkiye’nin savaşa geç dahil oluşunun hoş karşılanmadığı savaş sonrasında galip devletler tarafından pek çok hususta belli edilmiştir. Bunların başında ise Sovyetlerin, Boğazlar ve Türkiye’nin doğu sınırları ile alakalı istekleri yer almıştır.[5]

Özetle Türk devleti savaş boyunca adeta bir satranç oynamıştır. Savaşın Alman üstünlüğü ile geçen dönemlerinde Almanya’ya yakınlığı ile bilinen siyasetçiler ön saflara çıkarılmış, konumları sağlamlaştırılmış, ikili ilişkilerde kendilerinden fayda sağlanmıştır. Savaşın ilerleyen yıllarında ise Almanya’nın siyasal, ekonomik ve askeri üstünlüğünü kaybetmesi ile birlikte Almanya ya yakınlığı ile bilinen siyasetçi ve bürokratlar birer birer tasfiye edilmiştir. Bu konuda muhtelif iddialardan birisi de Türk ordularının son Mareşali Orgeneral Fevzi Çakmak’ın uzun yıllardır devam ettirdiği Genelkurmay Başkanlığı görevinden rızası olmadan emekli edildiği doğrultusundadır. İlerleyen yıllarda Cumhuriyet Halk Partisi’nden peşi sıra siyasi teklifler almış olmasına rağmen bunları değerlendirmeye bile koymamış olmasına karşılık, Demokrat Parti’den gelen ilk teklifi kabul etmesi çok sevdiği görevinden rızası olmadan emekli edildiği hususunda manidar bir görüntü oluşturmuştur. Ayrıca Turancılık davası da kimi siyasi otoritelere göre İkinci Dünya Savaşı’nın gidişatı ile alakalı olarak ortaya atılmış konjektürel bir davadır. Sonuç olarak tüm bu olay, olgu ve sürtüşmelere karşılık başta İnönü olmak üzere Türk devlet adamlarının olağanüstü gayretleri ile Türkiye savaş dışında kalmış ve harbin yıkıcılığından mümkün olduğunca uzak tutulmuştur.

Aslıhan GÜDEK/UPA Ege Üniversitesi Temsilci

ADOLF HİTLER

Bu şahsın portresi, insanların hafızasında şöyle kalmıştır: delicesine kışkırık, havalı, emosiоnal ve kesik-kesik konuşma, sıkıntılı jestler.

Belli ki bu, II. Dünya Savaşı'nın en meşhur insanı, adı tarihe geçen, XX. yüzyılda hakkında en çok bahsedilen liderlerden biri olanAdolf Hitler'dir. Asıl soyadı Şiklkruber (Schicklgruber) olan Adolf, 20 Nisan, 1889 'da Avusturya'nın Braunau am Inn şehrinde gümrük memuru Alois Hitler'in ailesinde dünyaya gelmiştir.

Gençliği

Okul yılları başarısızlık ve tembellikle geçtiğinden orta tahsilini tamamlayamamıştır. Hitler, “Mein Kampf / Kavgam”
Berlin, bombardıman edildiği zaman Hitler, zorla da olsa yeraltı sığınağa indirildi. O, artık sonunun geldiğini anlıyor ve biliyordu ki, ele geçeceği takdirde onu korkunç bir ölüm cezası bekliyor. Bundan başka, Hitler anlıyordu ki, onu 1918'de Versal'da imzalanan ve Almanya'yı küçük düşüren Versal Barış Antlaşması gibi bir antlaşma imzalamaya mecbur edecekler. O ise bunu istemiyordu. İlginç ve garip de olsa, Hitler, böyle bir durumdayken, 28 Nisan 1945'te sevgilisi Eva Braun'la evlenir. Aynı yılın 30 Nisan'ında Hitler, nasyonalist yönetimiyle vedalaşarak kendi yerine Dönitz'i tayin eder ve karısı Eva Braun'la birlikte intihar eder. (Ayrıntılı bilgi için bknz. Yunis Halilov'un "Hitler'in Ölümü ve Akıbeti" isimli makalesi.)

Alman halkı için bütün varlığı ile hizmet etmeye çalışan Hitler'in sonuçta milyonlarla günahsız insanın ölümüne sebep olan faaliyetlerini gözden geçirirken ister istemez şöyle düşünüyorsun: Alman halkı için Hitler, kimdir? Kahraman mı, yoksa cani mi?

Dipnotlar

1. Bazılarına göre, antropoloji sifet kuruluşuna göre Almanlara benzemeyen Hitler, hareketleri, bakışı, suratının çizgileri ile Yahudileri hatırlattığından, onun, Alman değil, Yahudi olduğu iddia edilir..

2. “Kavgam” (Mein Kampf) Türkçe'ye çeviren: Refik Özdek.İstanbul, 2002.

3. Realschule, Avusturya'nın Lints şehrinde okuldu.

4. Hitler, “Mein Kampf” eserinin birinci cildinin III. bölmesini Viyana'da yaşadığı yıllardaki genel siyasi görüşlerine hesr etmişdir. O, bu bölmede lider ve siyaset hakkında ilginç fikirler söylemiş, Habsburk sülalesi hakkında görüşlerini açıklamış, demokrasinin en büyük keşfi sayılan parlamentoyu keskin eleştiri ateşine tutmuş, Karl Lueger ve Geork Fon Schoenerer'den bahsetmiş ve diğer meselelere de değinmiştir.

5. Antisemitizm - Yahudilere karşı milli ve dini ayrımcılığın aşırı şekillerinden biridir. Hitler'in hakimiyeti döneminde Almanya, antisemitizmin merkezine çevrilmiştir.

6. “Mein Kampf” eserinin birinci cildinin IX. bölmesi, Alman İşçi Partisine, XII bölmesi ise Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisinin ilk inkişafı dönemine hesr olunmuştur.

7. Bu olaya, tarihte “Bira kıyamı” adı verilir.

8. Paul fon Hindenburk - Almanya'nın harbî-siyasi ve devlet görevlisidir. 1870-1871 yılları arasında Fransa-Prussiya savaşına katılmış, Almanya'da Kasım inkilabının (1918) yatırılmasına rehberlik etmiş, 1925'te Veymar Respublikasının prezidenti seçilmiştir.

9. 27 Şubat 1933'te G.Görinkin bilavasite tapşırığı ile bir deste Hitlerci reyhstakı yandırır ve bunu komünistlerin üstüne atır. Bununla bağlı 1933-cü il sentyabrın 21-den dekabrın 23-dek Leypsik'te kondarma mahkeme prosesi keçirilir ve reyhstakı yandırmak üstünde sahta ittiham esasında komünistler teksirlendirilir. Sonralar Londra'da toplanan görkemli hükukşünasların Uluslararası Komisyonun'da reddolumaz delillerle ispatlandı ki, reyhstak, Hitler yanlılarının kendileri tarafından yakılmıştır.

10. Almanya'nın Veymar şehrinde Müessiseler Meclisi tarafından yapılan Kasım İnkılabı (1918) neticesinde baş gösteren değişiklikleri özünde aks ettiren anayasa kabul olunmuştur (31 Temmuz 1919) ki, bu, tarihte Veymar Anayasası olarak adlandırılır.

11. Paradoksal bir durumdur ki, milyonlarca insanın ölümüne sebep olan Hitler'in hayatında oldukça yufka yürekli olduğu hakkında da malumatlar vardır. Şöyle ki, onu yakından tanıyanlar, Hitler'in basit bir kuşun, hayvanın ölümüne bile gözyaşı döktüğünü belirtiyorlar. Hitler'i yakından tanıyanların bazılarıysa onun asil bir centilmen, hassas ve kaygı çeken bir insan olduğunu söylüyorlar.

12. Hitler'in kurduğu Schutz Staffel'in (Koruma Timi) ilk komutanı Julius Schreck, Nisan 1926'daysa Josef Berthold olmuştur.

13. 1933'te kurulan ve kısaca Gestapo adı verilen Geheime Staatspolizei, Hitler Almanya'sının gizli polis teşkilatı olmuştur. 1936'da Gestapo'nun lideri Heinrich Himmler'di. Almanya'nın II Dünya Savaşı'ndaki yenilgisinden sonra 1945'te lağv olunan Gestapo, 1946'da Nurenberk'teki Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi tarafından bu cânî teşkilat, yargılamıştır.

14. Getto - ortaçağ Avrupa şehirlerinde Yahudilerin mecbûri yaşaması için düşünülen topraktır. II Dünya Savaşı'nda nazistler tarafından kurulan, aslında büyük hapis kampları olan Getto'larda on binlerce Yahudi yok edilmiştir.

15. II Dünya savaşında, altı milyondan fazla Yahudi, nazistlerin ırkçılık siyasetinin kurbanı olmuştur.

16. Versal Antlaşması'na göre Almanya'nın harp potansiyeli sınırlandırılmıştır. Şöyle ki, Almanya'da genel zorunlu askerî yükümlülük lağv olunarak kendi toprakları içinde asayişi korumak maksadıyla yalnız gönüllülük esasında toplanmış 100.000 askerden kurulu bir ordu sağlamaya izin verilmiştir.

17. Benito Mussolini - İtalya faşizminin lideri olmuştur. 1919 Mart'ında “Faşio di Kombatimento” (savaş ittifakı) teşkilatını kurmuş, 1922'de İtalya'da yönetime gelmiş, 1926'daysa ülkede faşist diktatörlüğü kurmuştur. II Dünya Savaşı'nda Hitler'in en yakın müttefiki olmuştur. 1945 Nisanında İtalyan partizanları tarafından idam edilmiştir.

18. Hitler'in bu mukaveleyi imzalamakta amacı, Avrupa'yı işgâl edip kurtarana kadar SSCB'yi savaştan tecrit etmekti.

19. Hitler'in geçirdiği ananevi tedbirlerin birinde onun oturduğu masasının altına bomba yerleştirilir. Güçlü patlama, onlarca adamın ölümüne ve yaralanmasına sebep olsa da, Hitler'in talihi yâver gider ve sağ kalır. Suikastten sonra suikastçılardan Kluge ve Rommаl, intihar ederler; Witzleben, Stülpnagel ve Canaris ise Hitler'in emriyle idam edilir.

 

İletişim

2.dunyasavasi

© 2015 Tüm Hakları Saklıdır.

Ücretsiz web sitesi oluşturun!Webnode